MERHABA

Uzun zamandır bana ulaşan hastalarıma hizmet veriyor, hem kendi branşımla, hem de genel sağlıkla ilgili sorularını cevaplıyorum.


Malumunuz, internet engin bir deniz, her konuda kaynak oluşturabilecek sınırsız bir bilgi kaynağı. Ancak, ne yazık ki, yanlış kullanıma ve yönlendirmelere de çok açık. Tamamen tesadüfi olarak, benim ismim altında yazılmış, asla ilişiğim olmayan bir web sitesinde "Astımlılar ve allerjisi olanlar, yazın egzersiz yapmasın" açıklaması ile karşılaşınca, kimseyi yanlış yönlendirmemek adına hastalarıma kendi blogumdan seslenmeye karar verdim.


Sağlıklı olup da sağlığını korumaya devam etmek isteyen bireylere ise, bundan böyle buradan sesleneceğim, elimden geldiğince güncel bilgilerimi paylaşacak ve soruları yanıtlayacağım.


Sevgi ve sağlıkla...


Sayfalar

5 Nisan 2011 Salı

                                          HİJYEN HİPOTEZİ
   Teknolojinin gelişmesi, toplumun her açıdan ilerlemesi, pek çok olumlu gelişmeyi yanında getiriyor. Hayat her gün kolaylaşıyor. Tıp sürekli ilerliyor, mikrobik hastalıklardan korunmak için nasıl davranmamız gerektiğini artık küçük bir çocuk bile az buçuk biliyor. Ancak, mikroplardan korunalım derken, bağışıklık sistemimizin normal işleyişini biraz bozuyoruz belki de… Çocuklukta tanışmamız gereken kimi mikroorganizmalar aslında bağışıklığımızın doğal gelişimi için gerekli. Aşırı steril ortamda büyütülen bebekler, ileride alerjik hastalıklara aday oluyorlar. Son yıllarda dikkati çeken bu görüş, “Hijyen Hipotezi” olarak adlandırılıyor. Günümüzde astım ve alerjik hastalıklar, özellikle gelişmiş toplumlarda artış gösteriyor. Daha ilkel toplumlar enfeksiyonlarla savaşıp alerjinin neredeyse adını bile bilmezken, “steril” büyüyen insanlar, daha çok alerjiye yakalanıyor. Sadece aşırı hijyen değil, zamanla beslenme alışkanlıklarımızın değişmesi, doğal gıdalardan uzaklaşıp katkı maddesi içeren yiyecekler yememiz, alerjenlere daha çok maruz kalmamız
   Kanımızda bulunan “lenfosit” adı verilen hücreler, doğumda bir nevi “bakir” sayılırlar. Enfeksiyonlara maruz kaldıkça, bu hücreler, bir yöne kayarken, yeterince enfeksiyon ile karşılaşma olmazsa, alerji yönüne doğru ilerlerler.
   Erken yaşta kreşe başlama, kırsal alanda ya da çiftlik ortamında doğma ve büyüme, çocuklukta bazı barsak enfeksiyonlarının geçirilmesi gibi faktörlerin, ileri dönemde alerji gelişimini azalttığını gösteren pek çok çalışma mevcuttur. Ailedeki kardeş sayısı da, alerji gelişme olasılığı ile ters orantılıdır. Yani, kişi ne kadar kalabalık bir aile ortamında büyümüşse, alerjik hastalığa yakalanma ihtimali o kadar azdır.
   Bunların yanı sıra, “probiyotik” adı verilen yararlı bakterilerin barsaklarda bolca bulunması da, alerji gelişimini engellemektedir. Ne yazık ki, yaşam koşulları bizleri daha sağlıksız beslenmeye ve hazır yiyecekler tüketmeye yönlendirdikçe, barsaklarımızda olması gereken yararlı mikropların sayısı da azalmaktadır. Yoğurt, kefir gibi probiyotikler bakımından zengin gıdaların bolca tüketilmesi, barsakların savunma hattını güçlendirir, alerjik bireylerdeki barsak geçirgenliğini tersine çevirir, bağışıklık sistemini güçlendirir ve vücudumuzun hastalıklarla daha kolay savaşmasını sağlar.
   Sonuç olarak şu söylenebilir ki, alerjiden korunmak için de, sağlıkla ilgili her konuda olduğu gibi doğal yaşamın gerekleri yerine getirilmeli, her şeyin fazlasının zarar olduğu gibi, hijyenin de aşırısının olumsuz sonuçları olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.